Yazmak istemek ama yazamamak kadar
ibnece bir şey yok. Mesela bir ilham lazım.Arkadaşımdan gelen öneriyi duyunca
gözlerimin parlaması lazım. Bir şey duymam, görmem, hissetmem lazım. En
kolayından ; el ele tutuşan bir çift. “Aaay! Ne romantik…”
ŞİMDİYE
KADAR OKUDUKLARINIZI SİKTİREDİN.
...
Gözlerini gözlerime dikişini seviyorum. Sarılırken, kollarının belime düşüşünü,
başını omuz çukuruma yerleştirmesini, kısık ve hızlı nefesler alıp verirken
sarhoş olmayı seviyorum. Bana doğru eğilmek zorunda kalacak kadar uzun olmasını
seviyorum. Pis-pis gülmesini, küfredişimi her duyuşunda; gözlerinin kocaman
açılmasını seviyorum.
Onun
hakkında her şeyi sevebilirim aslında.
Sadece onu
sevmiyorum!
…
Arkadaşlarıma,
aileme anlatamıyorum bunu. Hatta laf dinlemeyip okumaya çalıştıklarında, kesin
bir dille karşı çıktım. Utanıyorum hafiften çok. Korkuyorum. Hatta bu
sayfayı acilen imha etmem gerekliymiş gibi hissediyorum. Kulaklarıma dolan
seslerden birisi de “Bir şey mi var?” ... Sadece kalbim çıkık.
…
Ama ben
güçlü ve gururlu olmaya çalışıyorum artık . Ona geri dönmek değil niyetim. Arkasından ağlayan
zavallı kız olmak istemiyorum. Öyle kanıma karışmış ki şimdiye kadar …
Atamıyorum bünyemden kolayca. Onu deli
gibi özlediğimi, arkadaşlarımla ona küfrederken bile dile getiriyorum aslında.
Kapalı, imalı, belli etmeden… Çarpıkça
gülerken, gözlerimi kısarken, elimle oynamaya başladığımda, ben; hep oyum zaten. Sadece dışarıdan ben gibi
gözüküyorum.
Bunları
itiraf etmek güç…
…
Sorun yeni
erkek bulmakda ya da özgüven meselesinde değil.
Sorun kanına
ne kadar karışırsa zehir o kadar imkansızlaşır hayatta kalabilmen.