^^

12 Aralık 2015 Cumartesi

uzayda yapılan darbeler kümesiydi sonumuz

üşüme krizi tutuyor parmak uçlarımdan 

boynuma sarılıyor, 
kırk yıllık dost gibi. 
bu üşüme krizi, 
soluğumdan öpüyor beni. 
kendisi, 
üzerime titreyen bir sevgili gibi. 
ve yalnızlık, 
kan değeri aynı olan iki insandan birinin 
daha çok üşümesi miydi? 

hem sevgilim, hem dostum oluyor. 
artık, ben oluyor, benden oluyor. 
ben, üşüyen biri oluyorum. 
üşümek farklı değil artık. 
ısınmaya gücüm yok. 
ısıtacak kimse yok. 
kimse yok. 

çenem titriyor korkakça 
halime gülüyorum. 
bu sefer gülme krizi misafir oluyor , 
boğazımda düğümlenen kelimelerin odasına 
gülme krizinden sarsılıyor vücudum 
hıçkıra hıçkıra kahkaha atıyorum. 
gözlerimden yaş akıyor. 

gülüşüm durulurken, 
düşünceler aklıma dolanıyor. 
öyle yalnızım ki, 
aylar sonra 
yüzümü güldüren kişi 
yine benim. 

yaşlarım yineleniyor 
hıçkırıklar şekil değiştiriyor boğazımda 
bir darbe yapılıyor hislerime, 
bu sefer de ağlama krizi çatıyor, 
başım ağrıyor, 
ateşim çıkıyor ağlamaktan. 

ah... 
üşümelerim de terk etti beni 
ağlamalarım da bitiyor. 
titremelerim. 

bu sefer parmak uçlarıma bir meltem kıvrılır gibi oluyor, 
hissedemiyorum 
birileri konuşuyor, duyamıyorum 
duyularım da terk etti. 

kan değeri aynı olan iki kişiden birinin 
daha çok üşümesiydi yalnızlık. 
krizlerin vücuda açtığı bir savaş, 
öpülmenin bir ihtiyaç olduğunu hissetmek... 
kendi uzayında yok oluşunun farkında olamamaktı. 
yalnızdım.

16 Kasım 2015 Pazartesi

Çilekli Çay

günlerden 28 mayıs, güneşli , nemli hava var burada sevgilim. bu sefer en yakın arkadaşımın defterinden bir sayfaya misafir olduk bak. 

bir şey fark ettim birtanem, sevmeyi bilmiyorum ben. ama eşsiz biçimde aşk acısı çekerim. ciğerlerim kül kül olana kadar, yanarım; yaraya üfler gibi üflerler külüme, dağılırım. 
sevmeyi öğret bana sen. sensizliği öğrendim ki çoktan. sessizliği de öğrendim. kendi sessizliğimde iç seslerimin gürültüsüyle de öldüm çok kez. 
bana sen gereksin! 
demiş ya şair, "sen bakma bana, ben senin baktığın yerde olurum." diye. 
sen beni sevme, ben senin sevdiğin her şey olurum. 
sen ol yeter ki. 
ben kahve içen, sigara dumanını yüzüne üfleyen kadınlardan değilim, olmadım hiç. affet. ben içki de içmem mesela. çilek çayı içip gözlerine bakıp gülümsesem olmaz mı? yanında kurabiye de yaparım hem. sen yemeyi seversin, her şeyi. 
elime mikrofon alıp , siyasetçiler gibi vaatler sunmama şu kadarcık kaldı. 
eğer sen benim olursan, bana senin olmayı öğretirsen; 
sana güzel yemekler yaparım. dizlerimde, göğsümde uyuturum. saçlarınla oynar, şarkılar söylerim. öperek uyandırır, öperek uğurlarım. 
ben iyi bir öğrenciyim hem 
sen öğret, çabuk öğrenirim sevmeyi. 
seni çok güzel severim.




not:bu yazı 28 mayıs 2015'te yazılıp yeni koyulmuştur. zaman ötesi bir post değildir

12 Kasım 2015 Perşembe

harabe










şimdi arkanda kalan 
sıradan bir kadın değil artık. 
bir harabe. 
yüzlerce deprem 
onlarca sel görmüş,
zamanında çok sevilmiş ve
sonra hor kullanılmış bir mimariden
farkı yok. 
kimin ne gördüğü önemli değil,
kimin bu tozlanmış yürekten ne gördüğü de önemli değil.
belli ki ortak düşünülen,
yaşanmışlıkların olduğu
kırık dökük biri.
düz saçları karışmış,
tanrıdan başka inandığı kimse kalmamış...
çatlak dudaklarından yüzlerce kelime dökülüyor,
ama her biri yanlışlıkla düşmüş gibi
yarım ve kolları kadar kesik.

6 Kasım 2015 Cuma

kızıla gebe olan gökyüzüydü kadın

Sonbahar kokuyor teni 
Teslimiyet duygusu hiç bu kadar baskın olmamıştı. 
Yağmur yağıyor gözlerinden 
Rüzgar uçuşuyor kısa saçlarına değerek 
Kırmızı yapraklar dökülür gibi dökülüyor kelimeleri 
Kırmızı dudakları arasından 

Sonra kapanıyor içine, 
Buz gibi duruyor karşımda. 
Hiçbir kış bu kadar üşütmemişti beni. 
O soğuğu ya da sıcağı sevmezdi bilirim. 
O üşüdükten sonra ısınma hissini severdi. 
Mutlu sonları olan filmler gibi. 
Mutlu sonlar sadece kurgulanmış hayatlarda olur, bilirdi. 

Bahar tenine teğet geçti lakin yağmurları değil 
Neden ağladığını hiç öğrenemedim. 
Gözleri kahveydi, ağlarken de kahveydi, gülerken de kahveydi. 
Kahve rengi dönek bir renk değil hislerle ya da giysilerle değişen. 
Bir kahve rengi, bir kahvenin kırk yıllık hatrı varmış onu öğretti. 

Köprücük kemikleri açıkta kaldı 
İnce uzun boynu gözler önündeydi. 
Bir şeyler yazası olmaz zaten yazları. 
Yaz ona hiç gelmedi. 
zaten o da yazı pek sevmezdi. 

"Sonbahar bakışlı kızın dudaklarından döküldü kırmızı kırmızı, çaresizliğimiz." 

30 Ekim 2015 Cuma

kavanoz içi hisleri

cevapları icat edilmeyen sorular hazırladım tanrıya
ve onun ruhunu keşfedilmeyen yerlerinden sevdim.
bugün hislerimi bir kavanoza koydum,
gömdüm görülmemiş , görkemli bir ağacın toprağına.

yaslandım ağaca,
döndüm tanrıya;
bu kadar acımasız olabilir misin gerçekten?
peki ya bu üzerimdeki lanet, neden?
oysaki sevilensin görmeden
ve kimse tarafından bencilce sahiplenmeden.

döndüm aşka,
hisleri koyunca yamaca,
pek bir esprisi kalmadı gülüşünün, gamzenin.
ya da gözlerinin kahvesinin.
kokun , tenin , sıcaklığın
çikolatalı tadın aklımı karıştıran
bir de ince dudakların,
yeri dudaklarım olan.

tanrı ordan kızdı biraz,
mikaile emretti,
çak şimşekleri şu ağacın üstüne!
biraz da orada yansın!
yansın bu haddini bilmez!

mikail arkadaşımdır benim,
kıyamadı bana,
gürledi yağdırdı yağmurlarını sadece.

cebrail de arkadaşım hem.
ne arkadaşı? dostum!
gelir dertleşiriz biraz.
yaratıcıya karşı çenesi düşük de olsa ,
affederim onu.
çünkü cehennemine yollamasını,
yok oluncaya kadar yakılmasını,
sonra tekrar var edip tekrar yakmasını istemem.
tanrının sinirli bir yapısı var biraz

sevgilimden çok sevdiğim
sayesinde aldattığım,
o vurdumduymaz, sevdim görmez biri de var.
azrail.
azraili istediğim kadar kimseyi istemedim,
azraili sevdiğim kadar kimseyi sevmedim.
al dedim beni,
kaçalım buralardan.
o da sevdi beni biraz.

gel dediğimde gelmek bilmedi,
uzak dur dediğimde soluğumdan ayrılmadı kendisi.
o can yakıcı elleri tenimde dolaştı.
ama sadece birazımı yok etmekle kaldı.
fizikötesi dünyada her şey birazdır biraz.

tanrı olsam beni affetmezdim
sevdiğim adam olsam da beni affetmezdim
ben bu kadar günahla,
biraz bile affedilmem.

ağacın altından kalktım.
kavanozu da almadım.
yarım yürüdüm, yarım hissettim,
yarım sevdim, yarım öldüm
ve tam gittim.











28.10.15
 araftan sevgilerle...
turgut uyara selam olsun.
 limon.


25 Ekim 2015 Pazar

Gökyüzünde Cinayet

                   Gökyüzüne gömün beni

Cenazemi güneş yapsın

Tabutumu bulutlar taşısın
    Gücü yetmez yağar yine 
ve taşır yeryüzüne
dirilmesi için yeniden
benimle yok olan umutlarımı.
Hatta belki hayal kokan bahçeleriniz olur.

Ya da
Issız bir yar'a* gömersiniz beni
Yokluğumu;
Gömüldüğüm yar'a
                       yare
                       yarınlara
                       yarım kalmışlara
                       yarınlara kalmışlara adarsınız.
 Hatta ödül bile verirsiniz leşime
            Kimse bu kadar "biraz" yok olamazdı diye.

Kutlamalarınız ağıtlarınıza karışsın
 Yok oluşuma sevinenler
  kırışık kefenimin yanında
üzülüyor rolü yapmasın.

 Bu arada sizden uzakta ruhum...
Ruhum, 
Taranmamışlığıyla karışık
Ütülenememişliği, düzeltilememişliği ile kırışık
Sevilmemişliğine kırgın 
:    ödül verin leşime,                                                                                          
                 Toprağına karış karış karmaşıklık karışmış tek insan diye.

Siz ödün vermeyin
Kendi leşliğinizden
     Ve pişman değildir artık
  İntiharı icat eden.

  En iyisi gökyüzüne gömün beni.
Ve bulutların ardında saklanın
  Yok oluşuma dek,
Her ölüşümde olduğu gibi.



*yar= uçurum

20 Eylül 2015 Pazar

kelimeleri kanatmak



belirsizlik burgusuyla şekillenmiş kefeni 
ve yıllar öncesinde çürümeye başlayan yüreği vardı 
sözleri 
ağzında cam kırıkları var gibi çıkıyordu 
her kelime dilini kanatırcasına 
                            kanatırcasına 
                               kanatırcasına... 
ölümü, 
yok oluşuna kadar yüzlerce kez tekrarlanan 
ve bu satırları yazan 
daha 18 yaşındaki bir kız! 
bir edebiyat dersinde edebiyat yapmaya çalışan 
gözleri kanlanmış, morarmış 
hayattan hiç umudu kalmamış 

ruhu bedenine alabildiğince büyük 
olabildiğince olgun 
dayanabildiğince yorgun... 
bedeni, yıllarca olabildiğince büyümüş 
ruhuna oranla çocuk. 
kolları, ruhuyla yaşıt bedeni arzuluyor, 
yıkık bir gemi gibi , 
sığınmak için limanına 

ölümü, yok oluşuna kadar yüzlerce kez tekrarlanan 
ve bu satırları yazan , 
daha 18 yaşındaki bir kız! 
kendi cenazesini çıkartacak gibi bu şiirden 
morarmış gözlerini kapamış 
kurumuş dudakları kavuşmuş 
aklı uyuşmuş 
çürümüş yüreği 
belirsizlik burgusuyla şekillenmiş kefeni

20.09.15

merhabalar
benim bırakmama rağmen beni bırakmayanlar
yapamadım bak, geri döndüm. 
içimdeki acıları yazamadıkça daha da çok yaşıyormuş insan.
ben de gittim kağıda deftere yazdım.
yetmedi sözlüğe , duvarlara, günlüğe.
elinizde büyüdüm.
baya büyüdüm.
sanki fazla büyüdüm, bedenim aynı kaldı,
nerden baksan
genç bir bedene sıkışıp kalmış 
huysuz bir ihtiyardan farklı değil hislerim

ben gidişlere de terk edilmişliklere de alışığım da, 
bu sefer haksızım.
affedin beni.


31 Mayıs 2015 Pazar

minicik vedam bu size

sevgili okurlarım.
"az" ama "öz"lerim. sizi çok özleyeceğim.
kül kül edecek ayzılarım dolu defterlerimde fakat buraya yazmayacağım uzunca bir süre sanırım.
çalınmasından korkuyorum.
belki ilerde
umarım yakın gelecekte bir kitap çıkartırsak
yeniden sizlerle buluşmak en büyük dileğim
dertleştiğim, bu blog sayesinde hayatıma değen herkese teşekkür ediyorum.
mesajlarınız, çok motive edici.
bu blogu açtığımda böyle bir şey beklemiyordum

son birkaç satır ile (en azından dayanabileceğim süre zarfı için) veda edeyim;


...Döndü ve canımı yakacak kelimeler arasından özenle seçmiş gibi saldı dudaklaırndan heceleri
"Üzgünüm sana bunları yaşatmamalıydım. Bir başkası bana bunları yaşattığından tüm bu olanlar."
Canımın acısının canı yanmıştı.
Ve ben bir kez de onun için yaktım canımı.
...
...
...
yazacağım yazıyı sevdiğime değil, onun sevdiğine adıyorum. 
aşkımı, kendi aşkına emanet ediyorum.
sen ona kendi sevdiğin adammış gibi iyi bak olur mu?
onu seviyorum.


29 Nisan 2015 Çarşamba

dağıttım kendimi

Kirpikleri kıvırcık sevdiceğim
Esmerim, tek sevdiğim..

 Dağılıyorum şimdi tek tek
 
 Ve kalbimi sana bırakıyorum.
En iyi sen bakarsın ona.

Gözüm kalan huzuru
           O eve biraktim.

İcimde kalan umudu ise
          Annemin mezarina.

Aklım kalmıştı bir de...
Onu da şiirlerimi sakladığım minik sandığa.

Kendimi iyice dağıttım işte.
Kendim bile kendimde değilim artık.
Kendimde değilim sevdiğim.

24 Nisan 2015 Cuma

Şiir Bırakıyorum Avuçlarına Demet Demet

 21.04.15

-GİDİŞMELERİMİZ-


Sen şimdi gidiyorsun, git   -  diyerek başladı şiire-
Oysaki ne umutlarla gelmiştin yanıma.
Burnunun ucu kızarık, 
      aklın karışıktı. 
Başka kişinin yanından gitmiştin yanıma
Benim yanımdan gidiyorsun
          kim bilir kimin bağrına...
Benzerdik biz ya, duramazdık doğru dürüst.
Defolu duyguların kefeni bedenlerimiz ile,
Ne gitmeyi becerirdik , ne kalmayı
Ne kadar gitsek de , gelsek de bilmezdik bunları.
-Şiire ara verdi.
Buruk bir tebessüm ile yüzüme baktı.
Ne cevap verebildim,
Ne de cevap bekledi
Anlamadın değil mi o satırları?
Kalamadık birbirimize .. der gibi durdu ve devam etti-
Sen umutsuzluk ekmiş, mutsuzluk biçmiştin.
Yokluğuma yokluğunu koydum
Yok olduk.
     "biz" olamadık belki ama,
      Güzel terk edişlere imza attık.
      Ne zaman geri gelsek,
      Özür dilememelerimiz teninde yara oldu.
Aidiyetsizlik kokan tenin,
İç kırıklıkları dolu olan tenin,
Benim cennetim olan tenin...
-burada yutkundu-
    Oysaki ne umutlarla gelmiştin yanıma.
Ben senin, 
bana gelmeyen yanlarından öpüyorum şimdi.
Dikkatli git.
Kapım hep açık.
dedi ve şiir bitti.
Şiir bitti ve son kez baktı gözlerime.
Şiir bitti ve gitti.