Yunanlısına Eros, Romalısına Amor dediler. İkisini de tanrı yaptılar aşkın başına... Tanrı olmak basitti de, Hiç gerçek olamadılar, Masal olmak çok koydu; gerçek olmayan tanrı kırıntılarına. Gün bitti değişti zaman, Ne Roma kaldı geriye ne Eski Yunan... Erostan biblo yaptılar Amordan parfüm . Tanrılıklarını satıp ekmeklerini kazandılar. Aşk ateistti çok geç anladılar
Yeni
peeling tavsiyeleri hakkında yazmaya karar vermiştim aslında. Bu yazıya
başlamadan hemen önce arkadaşımdan gelen öneriyle
Matematik
dersinde tiyatro yapılırsa
Yazmak istemek ama yazamamak kadar
ibnece bir şey yok. Mesela bir ilham lazım.Arkadaşımdan gelen öneriyi duyunca
gözlerimin parlaması lazım. Bir şey duymam, görmem, hissetmem lazım. En
kolayından ; el ele tutuşan bir çift. “Aaay! Ne romantik…”
ŞİMDİYE
KADAR OKUDUKLARINIZI SİKTİREDİN.
Ondan
bahsetmemek için lafı geveliyorum. İşe yaramıyor. Eninde sonunda sevgililere
kayıyor konu. Onun bunu okumayacağını-
...
Gözlerini gözlerime dikişini seviyorum. Sarılırken, kollarının belime düşüşünü,
başını omuz çukuruma yerleştirmesini, kısık ve hızlı nefesler alıp verirken
sarhoş olmayı seviyorum. Bana doğru eğilmek zorunda kalacak kadar uzun olmasını
seviyorum. Pis-pis gülmesini, küfredişimi her duyuşunda; gözlerinin kocaman
açılmasını seviyorum.
Onun
hakkında her şeyi sevebilirim aslında.
Sadece onu
sevmiyorum!
…
Arkadaşlarıma,
aileme anlatamıyorum bunu. Hatta laf dinlemeyip okumaya çalıştıklarında, kesin
bir dille karşı çıktım. Utanıyorum hafiften çok. Korkuyorum. Hatta bu
sayfayı acilen imha etmem gerekliymiş gibi hissediyorum. Kulaklarıma dolan
seslerden birisi de “Bir şey mi var?” ... Sadece kalbim çıkık.
…
Ama ben
güçlü ve gururlu olmaya çalışıyorum artık . Ona geri dönmek değil niyetim. Arkasından ağlayan
zavallı kız olmak istemiyorum. Öyle kanıma karışmış ki şimdiye kadar …
Atamıyorum bünyemden kolayca. Onu deli
gibi özlediğimi, arkadaşlarımla ona küfrederken bile dile getiriyorum aslında.
Kapalı, imalı, belli etmeden… Çarpıkça
gülerken, gözlerimi kısarken, elimle oynamaya başladığımda, ben; hep oyum zaten. Sadece dışarıdan ben gibi
gözüküyorum.
Bunları
itiraf etmek güç…
…
Sorun yeni
erkek bulmakda ya da özgüven meselesinde değil.
Sorun kanına
ne kadar karışırsa zehir o kadar imkansızlaşır hayatta kalabilmen.
Dünde öyleydi. Muhtemelen yarın ve tüm sonraki zamanlar da
öyle olacak.
Sen öyle severdin çünkü.
Şimdi saçlarım, kıyafetlerim, kelimelerim...
hep sevdiğin biçimde.
Geçenlerde sen seviyorsun diye maç izledim. Sonra acıkıp ağzıma sürmediğim halde kokoreççiye gittim ve yedim. Dinlemediğim müzikler dinledim. Gitmediğim yerlere gittim. Ben hariç, sen dahil olaylar yaşadım. Hepsi sevdiğin biçimde. Sonra yetmedi senin kelimelerini tıkıştırdım cümlelerimin içine. Sen neyi seversen, o oldum biraz.
Her konuda senleşiyorum, sevdiğin şeyleri yapıyorum.
Ülkemizde, bi' kaç gün evvel Manisa'nın Soma ilçesinde yüreğimizi dağlayan maden patlaması oldu. Öncelikle oracıkta vefat edenlere,onlara, Allah'tan rahmet, yakınlarına da sabır diliyorum.
Yüzlerce işçiye mezar olanSoma maden faciası sonrasında açıklama yapan Başbakan Erdoğan, ilk olarak dünyanın farklı ülkelerinde meydana gelen maden facialarını sıraladı. İngiltere’de 1862’de yaşanan ve 204 kişinin yaşamını yitirdiği kazayı hatırlatan Erdoğan, yaşanan faciaları “Olağan şeyler” sözleriyle özetledi.
(kaynak; http://gundem.bugun.com.tr/ )
1862'de yaşanan olayı, 152 yıl sonra bizim ülkemizde yaşanmasını olağan bulan, ölüm bu mesleğin kaderinde diyen başbakanımıza sinirden gülelim mi, üzüntümüzden ağlayalım mı bilemezken duygu karmaşası içinde yas dönemi geçiriyoruz.
İşin aslı diğer tüm başımızdan geçen olaylar gibi bir kaç gün içinde unutulacak olma ihtimaline yanıyorum en çok. orada vefat eden 284 vatandaş, -ki sadece bize söylenen bu, kim bilir tam ne kadar?- can verdi. 284. Karısı hamile olanlar, gencecik çocuğunu toprağa veren anneler, binlerce akraba, yüzbinlerce yüreği kanlı insan.
Hele sedye kirlenmesin diye çizmesini çıkarmaya çalışan abi hüngür hüngür ağlatmadı mı sizi?
Mahmut abinin karısı hamile önce onu çıkarın diyen başka bir abimiz...
Tüm Türkiye yaralıyız yine.
Yazacak yüzlerce şey var, ama söylenecek çok da söz yok. Allah yardımcımız olsun.
Tüm dünyadan bu olaya duyarlı olan insanlara teşekkürler...
Saat gece yarısını biraz geçmiş, ben yine seni düşünüyorum Tüm vaktimi bununla harcıyorum. Eğer seni düşünmek bir meslek olsaydı, Emeklilik yaşı 90'a çıkarılsa yine sesimi çıkarmazdım. Saat 3'e geliyor. Ben yine uyku sersemi Yine kulaklık-kahve Yine aklımda sen. Çok saçma geçiriyorum günlerimi... Senin yanımda olmadığın her saniye çok saçma. Gün doğdu, kuşlar uçuyor... Ben ölü gibiyim yine. Özlemden, Göz yaşından , Ne yapacağını bilmezlikten bu halim. Uyuyamıyorum, İnsanın uyuması için huzur olması gerekirmiş, Ama sen yoksun. Sensizim Huzursuzum Günler geçer, aylar geçer Sen geçersin ömrümden Ben senden geçemem yine Yine bir günün şafak vakti Görürüm hayal meyal yüzünü Düşlerimden birinde mi, Uyanık mıyım yoksa Belli olmaz Yine bir umut kaplar içimi Yine vazgeçemem senden. Zaten ben senden ne zaman vazgeçtim ki? Filmler izler, kitaplar okurum Baş kahramanları ikimiz diye düşünürüm. Yazdığım tüm şiirler senin üzerine Tüm somurtkanlığım senin eserin Sen uzaktasın ve gidişinden bunlar, biliyoruz. Olsun sen uzakta ve benden bihaber de olsan, Bırakma beni bahar yağmurum Aşığım galiba, hala, sırılsıklam...
Küçük bir kızken ailem ve bir kaç akrabam ile oturup "Babam ve Oğlum" izlemiştik. Tam emin değilim, 8-9 yaşlarında olmalıyım , 6-7 yetişkin 5 de çocuk vardı evde ama uyarılarla usluca oturmuştuk. Can alıcı sahnelere geldiğinde yine her zamanki gibi bizimkileri incelemeye koyuldum. Hüzünlenmişlerdi çoğu. Hatta benim duygusal babam ağlarken hiç ağladığını görmediğim annemin gözlerinin dolmuştu. Aynı sahneleri izlerken neden biz küçükler ağlamıyorduk bilemiyorum.
Aynı yaşlarda "Issız Adam" ı da aynı şekilde izlemeye başlamıştık. Bazı sahneleri hızlı ilerleyerek geçsek de yine ağlayan kodaman in
sanların arasında kalmıştım. O zamanlar anlamaya çalışıyordum bu durumu.
Ta ki ergenliğe girip, her genç kız gibi aşk acısı çekinceye kadar. Klasik depresyonlara girip "Aşk Tesadüfleri Sever" izledim ve kaza sahnesinden sonra Şebnem Ferah'ın Hoşçakal şarkısı girince ben de ağlamaya başladım. Deli gibi ağladım ve ne zaman o filmi izlesem yine ağlarım.
Herhangi bir olayda verdiğimiz tepkiler, bakış açımız, düşüncelerimiz; her şey yaşanmışlıklarla alakalıymış meğersem.
Aile acısı çekmeyen anlayamaz diye başlık geçmiyor olabilir ama bunun çoğu zaman böyle olmadığı anlamına gelmiyor. 4 dakikalık bir şarkı sizi kendinizden geçirmesi için iyi kötü bir şeyler gerekli. Sen Kenan Doğulu- Bal Gibi , Duman- Haberin Yok Ölüyorum, Guns n Roses- Don't Cry vs dinlerken duygulanmak yerine "Saçma şeyler, değiştir şunu!" diye düşünüyorsan senin suçun değil sonuçta.
Anlayacağınız başınızdan geçen her şey aslında çok değerli. Tüm hatıralarınız! Hatırlamak istediklerinizle istemediklerinizle. Sizi siz yapan hissettikleriniz ve düşündükleriniz. Küçük bir çocuğun saflığıyla bakamazsınız duruma. Ve her şey zamanla alakalı.
Ben bir Ayten'dir tutturmuşum oh ne iyi Aytenli içkiler içip sarhoş oluyorum ne güzel Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor Şarkılar söylüyorum Şiirler yazıyorum ayten üstüne Saatim her zaman ya Aytene beş var Ya da Ayteni beş geçiyor Ne yana baksam gördüğüm o Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor. Bana sorsanız mevsimlerden Aytendeyiz Günlerden Aytenertesidir Odur gün gün beni yaşatan Onun kokusu sarmıştır sokakları Onun gözleridir şafakta gördüğüm Akşam kızıllığında onun dudakları Başka kadın övmeyin yanımda gücenirim Ayteni övecekseniz ne ala oturabilirsiniz Bir kadeh de sizinle içeriz Aytenli İki laf ederiz Onu siz de seversiniz benim gibi Ama yağma yok Ayteni size bırakamam Alın tek kat elbisemi size vereyim Cebimde bir on liram var Onu da alın gerekirse Ben Ayteni düşünürüm üşümem Üç kere adını tekrarlarım karnım doyar Parasızlık da bir şey mi Ölüm bile kötü değil Aytensizlik kadar Ona uğramayan gemiler batsın Ondan geçmeyen trenler devrilsin Onu sevmeyen yürek taş kesilsin Kapansın onu görmeyen gözler Onu övmeyen diller kurusun İki kere ik dört elde var Ayten Bundan böyle dünyada Aşkın adı Ayten olsun.
Uzun zaman önce sevdiğim bir kız ve onun gözleri vardı. Gözleri vardı diyince çok saçma geliyor kulağa. Ama o gözler kimsede yoktu. Bir çift kahve çekirdeği gibi göz. Her duygusunu büyük harflerle gösterirdi gözleri. Sinirlenince ateş alır, şaşırınca büyür, korkunca; bakarsanız içiniz titrerdi. En çok mutluyken görmeyi severdim gözlerini, ışıl ışıl en masum haliyle. Dudaklarından saçma sapan kelimeler dökülür, ellerini nereye nasıl koyacağını bilmez; bazen saçlarıyla oynayıp bazen bacaklarlarına koyardı. Elmacık kemikleri çok çıkık değildi, ama gülümsediğinde yusyuvarlak toplanırdı yanakları, en güzel haliyle bakardı gözleri. Gözlerini görmeye korktuğum tek an onu ağlattığım andı. Daha önce ağladığını bir kez görmüştüm, duygusal bir film eşliğinde burnunu çekerek, hıçkırarak... Onu ağlattığımdaeşi benzeri olmayan bir acı hissetmiştim. O kahverengi küçük gözleri kızarmış, dolmuş biraz nefret biraz sevgiyle çaresizlikle bakıyordu. Her baktığımda içimi ısıtan gözleri şimdi canımı yakıyordu. Sesi titrek, omuzları düşük, saçları dağınıktı. Çatık kaşları suçlu hissettiriyordu ve ben ilk defa bu kadar suçluydum. Gözleri vardı, her şeyden çok sevdiğim, kısa kirpiklerine iç geçirdiğim, makyajını kıskandığım, bakmaya kıyamadığım gözleri...
Nasıl isterdim bilemezsin, şu anda yanında olup her şeyi sana anlatmayı ve defalarca özür dilemeyi.
Ne kadar oldu ben gideli bilmiyorum. Kim bilir ne kadar bensiz bıraktım seni. Sensiz kalmanın yarısı kadar zorsa bensizlik beni hiç affetmesen yeridir. Ama yine de hep diledim affetmeni. Anlatabilmenin bir yolu olsaydı, inan denerdim, cevapsız bırakmazdım. Ama bir yol bulamadım buna.
Tek bildiğim yanında kalsaydım daha kolay olmayacaktı. Bana sordun ya "Gitmeye cesaretin var mı?" diye. Kalmaya cesaretim olsaydı; bir an olsun ayırmazdım yanağımı göğsünden. Göğsün cennetin provasıydı işte.
Kapatma kapılarını, ilk defa aşık oluyormuş gibi sev. Biliyorum, sevmek kolay herkes için. Ama hiç yaralanmamış gibi sevmek ne kadar zor aslında.
Ne kıyas, ne kin, ne beklenti olsun hayatında.
Aklının köşesinde olmak değil niyetim.Sadece gülümse arada. Benim köşem orada gizli çünkü...
Kendime iyi bak...
Geçen gece Okan Bayülgen' in programında gördüm ilk kez bu filmi. Filmin adı "Kendime iyi bak." Fragmanındaki okunan şiir o kadar içime dokundu ki sürekli başa sararak dinleye dinleye artık ezberledim denebilir. Hani filme gittin mi diye sorarsanız eğer, gitmedim de, dinledim sadece.
Bugün benim olmanın birinci yıl dönümü olurdu hala benim olsaydın.
Sonra yollarımız ayrıldı falan filan.
21 nisan!
Neyse diyeceklerim bu kadar.
Yaz da geliyor zaten.
Sen gelme o zaman.
"Çocuklar ağlamasın, yağmur durmasın, sen de gitme"
Gitme bu gece yanımdan,
varlığın yeter mutluluğuma
ve en çok
seninle mutluyum ben.
Bakma patavatsızlığıma...
Özleme hastalığına yakalanmış bedenim;
her hücresıne kadar,
sesine
gülüşüne
bakışına
kokuna
tenine
...
Yoksa her zaman iyiyim yanında.
bilirsin.
Mutsuz bir insanı dinlediğinizde , kendiyle karşılaştırır kişi.
Belki onun için üzülür, biraz da kendin için sevinmez misin?
Mutluysan ve sevdiğin kişi mutsuzsa..
Şaka yaptım!
Eğer seviyorsan beraber mutlu ya da mutsuz olursunuz ya zaten.
Eğer ikinizden biri mutluysa ve diğeri değilse yeterince sevgi yok ortada..
Zaten hayat mutlu olmak için nedenlerle,
mutsuzluğun sebeplerinin çarpımı değil midir?
Matematik değil yaşadığımız ve eksi ile artının çarpımı eksi olması gerekmez bu sefer. Nefes al ve gülümse. Çünkü reenkarnasyon gerçek değil. Bir kere geleceksin dünyaya!
Herkesin gerçekten iyi tanıdığı biri vardır. Yani en azından tanıdığını sandığı. Bu senin için arkadaşın olabilir, başkası için kardeşi olabilir, benim için bunlardan biri sevgilimdi.
"Hangi sevgilin yaa?"
"Ya hani var ya.. Şu eski olan?"
Şimdi öyle laf gevelemeye gerek yok, benzetmeler imgeler falan fistan.
Bu çok iyiçocuktu. Deliydi, gevezeydi ama adamdı.Tip desen insan sevdiğini güzel görür diyeyim kısaca. Onu tek lafla adam gibi adam diyerek açıklayabilirdim. Arkadaşlarının aranan ismi, ortamlarda güldüren şebek, sevgilinin biricik romantik sevgilisi gibi.
Kendimi de işte uçarı kaçarı, müzik ve telefon bağımlısı, kendine çok da iyi bakmayan, biraz da nasıl derler... Çabuk bıkan biri olarak gösterebilirdim.
Bu kıyaslamaya göre yanlışlık vardı.
Zaman geçtikçe ben her zamanki gibi mesafelerden, sorunlardan, kıskançlıktan yoruldum, kendime döndüm. Kitaplara döndüm, derslere döndüm. O kadar ayrı gözüktük ki zamanla sevgilim olmasına rağmen, yokmuş gibi teklifler istekler geldi. Daha sık görüşebileceğim ya da daha yakışıklı insanlardan. Kabul etmedim tabii. Haysiyetli kızım neticesinde. Benim vicdanım el vermiyor bir oğlanı alacaklı gözle süzmeye, bir de takılacak değilim ya.
Ayrılacağımızın belli olduğu haftalarda yırtındı durdu kendince.
27 Şubat gecesiydi, aradı, daha ne kadar devam edecek böyle dedi.
Benim bildiğim tek şey ilerletemediğimizdi. Yapamıyorduk. Asla beni kimse o kadar sevmeyecekti. Kimse beni o kadar tanımayacaktı. Kimseyle hayal kuramazdım daha bu kadar.
Bilmiyorum dedim bu yüzden.
Eski kavgalar göz önüme geldi. Onu da daha üzmem gerekmezdi. Daha önce yüzlerce kez söylediğimiz "Eskisi gibi değiliz" lafını yineledim.
"Eskisi kadar bağlı değiliz... Peki sen ne düşünüyorsun?" diye devam ettirdim usulca.
"Bitsin mi?"
"Bitsin..." dedim açıkcası o saniyeler ne hissediyordum merak ediyorum şu anda. Duygusuz gibi geliyor da.
"Her şey mi?" dedi. Ben de cevap bulamadım. Tek bir kelimesine kitap yazabilecek insanım ben ama öyle mest olmuşum, öyle şaşkınlığıma denk gelmiş ki cevap bulamadım. Cevap bulamadan
"Kendine iyi bak..." dedi ve aynı şekilde cevap vermemden sonra bu hikaye de burada bitti diye düşünüyordum. Muhtemelen okuyan kişiler de öyle düşünüyordur. Ya da şu filmlerde olur ya dayanamaz bu iki insan birbirine geri dönerler. Ya da yıllar sonra pişman olurlar. Ama "Issız Adam" filminde değiliz.
Daha iki üç gün önce ,tabiri caizse, kapımda köpek olan bu insancağızın sosyal hesaplarına baktım dün gece.Yani ayrılmamızdan hemen hemen 20 saat kadar sonrasında. Eski sevgili omak bunu gerektirir çünkü. Senin hakkında bir şey yazmış mı, yapmış mı, acı çekiyor mu, özlemiş mi, hepsini öğrenmek gerek. Benden önceki sevgilisiyle bir araya gelmiş.
Toplansanız o etmezsiniz lafları, en değerlim lafları, giderleri, gelirleri. Ayrılmamızın üstünden 1 gün geçmemiş köpek. Allahın belası. Gurursuz. Pislik herif. Siki düşesice. Götüne baston sokulasıca. Kızın profiline girdim hemen sonra tabii. o da aynen öyle. Benim gibi sinirli çatlak kız durur mu? Yardırdım telefonuna. Bana çeşitli laflarla onu unutamadım dedi. Bu ilişkiyi bitiren sensin şimdi mi aklına geldim dedi. Çok ağır konuştun kaldıramadım dedi. Dondum kaldım haliyle.
"Benimle çıkarken de onu mu seviyordun?" dedim. Binbir türlü laflar etti ama en sonucu olarak 'evet' diyebiliriz.
İlk başta ayrıldıktan hemen sonra ona gittiği için kızmıştım, sonra bir baktım ayrılmadan 20 25 gün öncesinden konuşmalarını screenshot ile atmış bu kız. Yani anlayacağınız aldatıldım sevgili, baylar bayanlar.
Her şey sandığım gibi değilmiş. Meğersem adam gibi adam dediğim insan şerefsizin biriymiş. Ayrılığımızı çok üzülür diye diye ertelediğim kişi pezevengin tekiymiş arkadaşlar. Ben ki başka insanların yüzüne gülümsediğimde kötü hissederken o, önce onu unutmak için sevgilim olmuş sonra unutamadığından ona geri dönmüş.
Bu da hayatımdaki ilk ve mümkünse son aldatılışım oldu.
Sabırla sonuna kadar okuyan insanlara sonsuz teşekkürlerimle!
" Yarıyıl tatili, Bu yıl da diğer yıllar kadar çabuk geldin geçtin. Bu davranışın inan bizi çok üzüyor. Lütfen böyle yapma.
Burda kaldığın süre boyunca çok eğlendik. Sabah olmadan uyumadık, öğlen olmadan uyanmadık evde göt büyütmekle çok uğraştık! Gerçi daha büyümesine gerek yok da ne diyeyim ki şimdi.
Birbirinden nefret ettiğim sülük insanlar, havalı olduğunu düşünenler kulağında 5 delik ile çok mutlu hissedenler, etek boyu ile doğru orantı yaşayan mal şahsiyetlerin yanında olacağım her gün. Gözlerini boynumdan yukarı kaldırmayan abazalar da cabası.
Lise denen yer iğrenç bir yer. Öğretmenleriyle, dersleriyle, içinde bulunan hayvanlarıyla tamamen. Bak ne zamandır buradayım gram sevemedim, sen de bilirsin yarıyıl tatili, sen de...
Bu yıl sana daha bir bağlanmıştım, daha bir sevmiştim seni. Friends dizisinin 4 sezonunu izlemiştim, can sıkıntısından bir sürü kek, pasta, dolma,meyve salatası yapmıştım, tanımadığım büssürü insanla tanışıp eğlenmiştim, yeni şarkılar keşfetmiştim, farklı filmler izlemiştim.
Kışı yazdan çok daha fazla sevdiğimi bilirsin. Kar, yağmur, erken batan güneş, geç gelen sabah falan. Pijamalar, kafa tepesinde dağınık topuz, kulaklık keyfi falan.Fifa, pes, flappy bird, temple run... Anlarsın ya.
Neyse seni çok özlemişim..
Dur dur ağlama duygulanma bu kadar.Seneye de geleceksin nasılsa ha? Ben hep buradayım. Gel yamacıma son kez sarılayım.
Sana gitme diyemiyorum, durmazsın daha fazla biliyorum.
Benim çocukluğumun bir kaç kahramanı olmuştu. Şimdiki kavgalara kulak asmam ben mesela bana minicikken öğretildi Peygamber sevgisi de, Atatürk sevgisi de fazlasıyla. Bir de 10 yaşıma yeni basmıştım, annem Nazım Hikmet'in şiir kitabını aldı bana. Kitabı elime doğru uzatırken tembihlemişti; "Biri sorarsa sen sadece şiirlerini seviyorsun." 10 yaşındayım, pek anlamlandıramıyorum sözlerini, neden kendisini sevmeyeyim? Annem açıklamadı bana bir süre, ben elime geçen parayı biriktirip kitaplarını toparladım ordan burdan. Bunun sebebini 2-3 sene kadar sonra öğrendim. Yine annemin arkadaş ortamının içinde, konuşulan konu ise okunulan kitaplar, şairler, yazarlar ... Benim gözlerim fıldır fıldır haliyle. Nazım Hikmet diye bağırmak istiyorum onlara. Çantamın içine sıkıştırılmış kitaba göz ucuyla bakıyorum ama almaya cesaret edemiyorum. En sonunda "Nazım Hikmet de iyi şair." dedim. Sessizce suratıma bakan kadınların gözlerinde tek tek gezerken "Okudunuz mu?" diye de ekledim. Hatice abla vardı bir tane, tebessüm etti, "Yaşın biraz küçük değil mi okumak için?" "Yoo, aklım gayet eriyor." dedim hırçınlıkla biraz. Hatice abla bana beni kırmadan anlatmak istiyordu, "Onun vatan haini olduğunu biliyor musun peki canım?" Başımı çevirip anneme baktım. "Vatan haini ne demek?" Her kafadan bir ses; ülkesinin yasalarına uymayan, ülkesini ezen, sevmeyen vs. yüzlerce şey uçuştu havada. Adını hatırlamadığım tombul bir kadın, ülkeden sürgün edildiğini söyledi. Kötü bir insan olmasa ülkeden sürgün edilir miymiş? Aklım karıştı sustum bir süre. Ülkesini sevmeyen, ezen bir insan neden ülkesi üzerine böyle bir aşkla bu kadar şiir yazsın? Biraz da annemden korkarak bir şey daha demeden baş salladım kabullenir gibi. Eve gidince anneme patladım Nazım Hikmet öyle biri değil o muhteşem biri! Annem yorgunlukla iç geçirdi zamanla anlayacağımı söyledi. O yıl Cemal Süreya, Attila İlhan, Turgut Uyar, Necip Fazıl ve nicesini okudum. Aradan zaman geçti büyüdüm demeli biraz da. Yüzlerce şiir, yüzlerce öykü okudum. Binlerce sanatkarın sanatını tattım. Yetmedi Nazım Hikmet davalarını inceledim, hakkında yazılan kitapları karıştırdım, üzerine konu olan filmler izledim. O vatan haini ardından neden yazılar yazıldığını, neden şiirlere konu olduğunu, filmler çekildiğini anlamadım. Vatan hainiyse olmazdı bunlar. Ya insanlar salaktı ya ben. Ama Nazım Hikmet'in öyle biri olduğuna bir an bile inanamadım. Romantik Komünistdi ve benim çocukluğumun kahramanıdır kendisi. Mavi gözlü devdi. Muhteşem biri değildi, hataları vardı herkes gibi. Kısacası, zaman da geçti, ben de büyüdüm ama anlamadım anneciğim. Teşekkürler onu bana tanıttığın için.
Ben bir insan,
ben bir Türk şairi Nazım Hikmet
ben tepeden tırnağa insan
tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret...
Ben hem kendimden bahseden şiirler yazmak istiyorum,
hem bir tek insana, hem milyonlara seslenen şiirler.
Hem bir tek elmadan, hem süpürülen topraktan, hem
zindandan dönen insan ruhundan, hem kitlelerin
daha güzel günler için savaşından, hem bir tek
insanın sevda kederlerinden bahseden şiirler yazmak
istiyorum, hem ölüm korkusundan, hem ölümden korkmamaktan